8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde; Basın Açıklaması
Basın Açıklaması;
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde; tüm yurttaş, göçmen ve mülteci kadınlar, kız çocukları ve LGBTİ+’lar için eşit ve adil bir Türkiye ve dünya talebiyle mücadele ve dayanışmanın önemini hatırlatıyoruz.
Yurttaş, göçmen ve mülteci kadınların adalete ve sosyal hizmetlere erişimi için ulusal mevzuatın hak temelli ve kapsayıcı şekilde güçlendirilerek uygulanmasına; İstanbul Sözleşmesi başta olmak üzere uluslararası sözleşmelere riayet edilmesine; cinsel sömürü ve toplumsal cinsiyet temelli şiddetin uluslararası hukuka göre geçerli iltica sebebi teşkil ettiğinin altını çizmeye; toplumsal cinsiyete duyarlı sığınma ve koruma prosedürlerinin geliştirilmesine; ırkçılık, ayrımcılık ve nefret söylemi ile kadınlara yönelik şiddete karşı eş zamanlı bir mücadeleye her zamankinden çok ihtiyaç var. Çünkü, 2021 yılında;
Türkiye’de en az 339 kadın erkekler tarafından öldürülmüş, en az 793 kadın erkek şiddetine maruz kalmış; Türkiye’ye sığınan mülteci kadınlar ise taciz ve cinsel saldırıya, emek sömürüsüne, genç yaşta evlilikler ve insan ticaretine maruz kalmaya devam etmişlerdir.
Afganistan’da Taliban’ın yönetimi ele geçirmesiyle kadınların hali hazırda kısıtlı olan hak ve özgürlükleri tamamen ellerinden alınmış; Taliban yönetimine karşı finansal yaptırımlar ve ülkeye yönelik insani yardımların sekteye uğraması en çok kadınları ve çocukları etkilemiştir.
Suriye’de ülke içinde ve dışında yerinden edilmiş kadın ve çocukların sayısı artmaya devam etmiştir.
İran’da kadınlar ve kadın hakları savunucuları ahlaki baskılara, keyfi gözaltı ve tutuklamalara, namus cinayetlerine ve işkenceye maruz bırakılmaya devam etmiştir.
Afrikalı kadınlar kuraklık ve açlıkla yüzleşmeye, sağlık hizmetleri başta olmak üzere her türlü hak ve hizmetten mahrum kalmaya, çatışma ve savaşların da neticesinde yerinden edilmeye/göçe devam etmiştir.
Ukrayna’da yalnızca 10 gün içinde büyük çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 1,5 milyondan fazla mülteci komşu ülkelere göçmek zorunda bırakılmış; Ukraynalı olmayan üçüncü ülke vatandaşları ise sınırlarda ayrımcılığa maruz kalmışlardır.
Türkiye’nin deniz ve kara sınırlarında hukuk dışı geri itmeler ve süreçte bazen ölümle sonuçlanan, çıplak arama, kişisel eşya ve giysilerin alınması dahil ciddi ihlal anlamına gelen ve travmalara yol açan uygulamalar, yıl boyunca yaşanmaya devam etmiştir. Türkiye’de ve dünyada mülteci ve göçmenlere yönelik nefret suçları yükselirken; mülteci-göçmen kadınlar, kız çocukları ve LGBTI+’lar, evde, sokakta, okulda, işyerinde, fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik şiddete maruz kalmaya devam etmişler ve bu şiddete karşı çoğu, idari veya yasal bir yola başvuramamış; başvurmaya çekinmiş; başvuranlarla ilgili çözümler de sınırlı kalmıştır. Zorunlu göçe maruz kalan kişilerin, iltica sistemine ve diğer koruma mekanizmalarına erişimlerindeki engeller büyüyerek devam etmektedir. Sığınmacıların kaydının alınmaması, bir arada yaşamaya yönelik adımların yetersiz kalması, “coğrafi sınırlamanın” devam ettirilerek ülkede kalıcı çözüme yönelik adım atılmaması ve mültecilerin sürekli geçici statüye mahkum bırakılmaları; mevzuat yetersizliği ama daha önemlisi mevcut mevzuatın uygulanmasına ve yükümlülüklerin yerine getirilmesine yönelik eksiklikler, zorunlu göçe maruz kalan özellikle kadın, kız çocukları ve LGBTI+’ları, erken ve/veya zorla evliliklikler, çocuk işçiliği, okulu bırakmalar, intihar, seks işçiliği, tehlikeli göç yollarını denemek gibi negatif başetme yöntemlerine itmektedir. İstanbul Sözleşmesi’ni destekleyen protestolara katılımda ve “muz yeme videolarında” görüldüğü gibi, Türkiye’ye sığınan kişiler, barışçıl toplanma ve ifade özgürlüklerini kullanmak istediklerinde sınır dışı tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır.
Ekonomik krizle büyüyen yoksulluk ile ayrımcı söylem ve uygulamalarla artan şiddetin birbirine eşlik ettiği zamanlarda, göçmen ve mülteci kadın, çocuk ve LGBTI+’ları daha da katmanlı şekilde etkileyen bu adaletsizliklere daha çok dikkat çekmemiz gerekiyor. İlticaya erişimin bir hak olduğunu; bu hakkın engellenmesinin, göçmen ve mülteci kadın, çocuk ve LGBTI+’lar başta olmak üzere tüm mültecileri zulümlere açık hale getirdiğini hatırlatıyoruz. Bu yüzden, kadınların adalete erişimini güçlendirmek ve hep birlikte daha eşit bir yaşamı sağlamak için ırkçılık ve ayrımcılıktan uzak politika ve söylemlerin önemini vurguluyoruz.
Unutmamalıyız ki kadınlara yönelik şiddet ve istismar, ırkçılık ve ayrımcılıktan derinden beslenmektedir. Bu 8 Mart’ta da kadınların hak ve özgürlük mücadelesinin sınırları ve farklılıkları aşarak devam etmesi temennisiyle…
Mülteci-Der 8 Mart 2022