20 HAZİRAN DÜNYA MÜLTECİLER GÜNÜ
Bugün, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü.
Siz yukarıdaki cümleyi hızlıca okumaya çalışırken en az bir kişi evini, yaşadığı yeri, belki de ülkesini, sevdiklerini terk etmeye zorlandı.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği verilerine göre, 2017 yılı sonunda zorla yerinden edilen kişi sayısı 68.5 milyona ulaştı.
Sadece 2017 yılında 16,5 milyon kişi zorla yerinden edildi.
Yani her 2 saniyede 1 kişi…
Yani dünyadaki her 110 kişiden biri…
68,5 Milyon kişiden 25,4 milyonu ülkesini terk ederek başka bir ülkeye sığınmak zorunda kaldı.
Bu onların tercihi değildi. Kimse isteyerek mülteci olmadı…
Çatışmalar, savaşlar, insan hakları ihlalleri, zulüm, insanları, tüm hayatlarını geride bırakarak evinden, yaşadığı şehirden, ülkesinden, sevdiklerinden ayrılmaya zorlamakta.
Her 2 saniyede 1 kişi zorla yerinden edilirken, bu insanları koruma yükümlülüğü olan uluslararası toplum, bu sorumluluğu görmezden gelmeye, sessiz kalmaya veya başkalarına bu sorumluluğu devretmeye devam ediyor. Sınırlarda mültecileri durdurmaya, püskürtmeye yönelik politikalar, duvarlar, tel örgüler, geri kabul anlaşmaları, yasal girişleri önleyici, aile birleşimine bile izin vermeyen politikalar, uluslararası koruma ihtiyacı ve talebi olan kişileri geri gönderme/non refoulement ilkesini ihlal eden uygulamalar, zorla geri göndermeler, mültecilere karşı ayrımcı, dışlayıcı, ırkçı söylem ve saldırılar, mültecileri ve mültecilere destek veren, dayanışma gösteren kişi ve kurumları kriminalize eden söylemler, büyük bir hızla mülteci korumasının, insan hakları ve insan onurunun yerini alıyor.
Suriye, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar ve Somali’den milyonlarca insan ülkelerini terk etmek zorunda kalırken, her birimizin sorumluluğu, mültecilerin neden evlerini, yurtlarını terk etmek zorunda kaldığını sormak, ilticaya erişimin temel bir insan hakkı olduğunu hatırlamak ve insan hakları ve insan onurunun vatandaş, mülteci, göçmen demeden herkes için olduğunu unutmamak, unutturmamaktır.
Mültecilerin iç ve dış siyasetin malzemesi olarak kullanılmasının, mülteciler üzerinden yapılan siyasi pazarlıkların; insanların zulüm göreceği ülkelere gönderilmesinin; mültecileri yok sayan, dışlayan, aşağılayan, suçlayan, hedef gösteren nefret söylemlerinin; bu açıkça ırkçı söylem ve tutumları ve hak ihlallerini yok sayan, cezalandırmayan anlayışın sona ermesini talep ediyor ve son sözü mültecilere bırakıyoruz:
“Bizim hayatımız ziyan oldu ama çocuklarımızın hayatı ziyan olmasın.”
“Türkiye’de çocuklarımızın eğitimine devam ediyor ama tüm öğretmenlerden onların da çocuk olduğunu, eğitimin onların da hakkı olduğunu unutmamalarını ve ayrımcılık yapmamalarını istiyoruz.”
“Benim eşim İngilizce öğretmeni ama inşaatta çalışıyor. Neden okudu bu insanlar? Neden doktor, mühendis, öğretmen oldular? İnşaatta çalışmak için mi?”
“Suriye’de çatışmalar azalmış, ama orası hala çok tehlikeli, güvenli değil, yaşamak imkansız.”
“Biz buraya geldiğimizde sıfırdan başladık; orada her şeyimizi yitirdik, dönersek yine sıfırdan başlayacağız. Çok yorulduk.”
“Bu kan bitsin artık, savaş, zulüm dursun artık.”