Basın Açıklaması: Ölümcül Sınır Politikaları
Göçmen Dayanışma Ağı’nın çağrısı ile 20 Şubat 2015’de İstanbul ve Ankara’nın yanısıra İzmir’de de Mülteci-Der’in katkısı ile ölümcül sınır politikaları üzerine bir basın açıklaması yapıldı.
Sınırlar Öldürüyor!
İzmir, İstanbul, Ankara, 20 Şubat 2015
Geçen sene Türkiye, vatandaşlarına vizesiz seyahat karşılığı Avrupa Birliği’yle bir “geri kabul anlaşması” imzaladı. Dönemin başbakanı Erdoğan ve medya AB ile yapılan bu anlaşmayı Türkiye için bir fırsat olarak tanımlamıştı. Madalyonun öteki yüzünde ise Türkiye’nin kendi toprakları üzerinden AB’ye düzensiz yollardan giriş yapan göçmen ve sığınmacıları geri kabul etme rızası vardı. Halbuki bu anlaşma, güvenlik siyaseti ile göçmenler ve mülteciler için kriminalizasyon, kapatılma ve ölüm demekti…
Bu sınır ve göç kontrolü siyasetinin sonucu sadece Türkiye’de son dört ayda 39 göçmen ve sığınmacı öldü! En son 11 Şubat’ta yine yüzlerce kişi İtalya açıklarında Akdeniz’de hayatını kaybetti. 1988 yılından beri, Avrupa Kalesi’nin sınırlarında 20.000’den fazla kişi öldü. Son dönemde kazalarda ölenlerin önemli bir bölümünü savaştan kaçan Suriyeli sığınmacılar oluşturuyor! Bu da demek oluyor ki, Türkiye dâhil dünyada ulus-devletler sığınmacılara yeterli ve etkili bir koruma sağlamıyor!
1 Kasım 2014’te başlayan Triton operasyon ile AB ayda 2,9 milyon avro’ya göçmenlerin hayatı yerine sınırlarını koruyor! 2012’de Yunanistan hükümeti Meriç nehri boyunca çelik tellerle örülü bir duvar inşa etmek için milyonlarca avro harcadı. 2013 yılında, Türkiye sözde “güvenlik” gerekçesiyle Nusaybin’de Suriye sınırına bir “utanç duvarı” inşa etmeye kalkıştı.
Ölenlerin milliyetinin bizim için bir önemi yok, bizim için asıl önemli olan nasıl ve neden öldükleri. Medya bu olayları “kaçak” göçmenlerin hayatını kaybettiği tekne “kazaları” olarak tanımlıyor. Biz ise hiç kimsenin “kaçak” ya da “yasadışı” olmadığını söylüyoruz! Bizce göçmenler insan onuru yerine kar amacına odaklanmış neoliberal politikalar tarafından katledilmekte…
Yunanistan’da iktidara gelen Syriza AB politikalarından farklı bir göç politikası izleyeceğinin sinyallerini verdi. Göçmenlere vatandaşlık hakkı vermenin yanı sıra, Meriç Nehri kenarındaki dikenli tel örgüyü kaldırma niyetini açıkladı. Bu sınırları açmak anlamına gelmese de, onları güvenlik siyasetinin bir parçası olmaktan çıkarmak ve göçmen ölümlerine karşı bir duruş demektir!
Ulusötesi göçmen hakları hareketleri, güvenli ulaşım yollarının oluşturulmasını, sığınmacılar için insani koridorların açılmasını ve vize düzenlemelerinin kolaylaştırılmasını savunuyor.
Değişime ihtiyacımız var. Sınırların sivilleştirilmesine, hareket özgürlüğüne, seçim özgürlüğüne, ikamet özgürlüğüne, yeni bir hayatı planlama özgürlüğüne ve direnme özgürlüğüne ihtiyacımız var! Öncelikle de göçmenlere olan bakış açımızı değiştirmeye ihtiyacımız var! Göçmenler acınılması gereken zavallı kurbanlar değil; hak sahibi birlikte mücadele edebileceğimiz politik öznelerdir!
Taleplerimiz:
1. Göçmen ve sığınmacılara yönelik kimi zaman ırkçılığa varan nefret söyleminin önüne geçilmesi için gerekli politikaların oluşturulması.
2. Sınır koruma politikalarının göçmen ve sığınmacıların başka ülkelere güvenli bir şekilde seyahat edebilmesi ve sığınma arama hakkını engellememesini,
3. Türkiye’nin 1951 Mülteci Sözleşmesi’ne koyduğu coğrafi sınırlamayı kaldırmasını ve topraklarında sığınma talep eden herkese insan onuruna yakışır eşit ve etkili bir koruma sağlamasını,
4. Coğrafi sınırlama kaldırılana kadar, geçici koruma kapsamındaki Suriyeli sığınmacılar dâhil, Türkiye’ de şartlı mülteci olmayı bekleyen tüm sığınmacıların ve göçmenlerin başta barınma olmak üzere eğitim, sağlık ve çalışma gibi temel haklarını kullanabilmelerinin sağlanması,
5. Düzensiz göçmenler ve sığınmacılar için kurulması planlanan alıkoyma ve geri gönderme merkezleri yerine dışarıya açık, öz-örgütlenmeye ve yönetime dayalı barınma merkezleri inşa edilmesini istiyoruz.
Çağrımız herkese! Çağrımız sana!
-Çünkü ulus-devlet sınırları yıkılsın istiyoruz…
– Çünkü Nijerya’da Boko Haramın elinde gerçekleşen yüzlerce ölümle, Avrupa Kalesi’nin sebep olduğu yüzlerce ölümün eşdeğer olduğunu düşünüyoruz…
– Çünkü Kongolu Gael’in, Ugandalı Jesca’nın, Kamerunlu Amina’nın ölümleri ile Nijeryalı Festus Okey’in ölümleri bir birine benziyor. Hepsi Türkiye’de gerçekleşti ve hepsinin önüne geçilebilirdi! Çünkü onların hayatı çok değerli.
Yas değil, isyandayız!
Yaşasın ulusötesi dayanışma!