Basın Açıklaması: GÖÇ VE İLTİCA HAREKETLERİNDE ÇOCUKLAR ÖZGÜRLÜĞÜNDEN MAHRUM EDİLMESİN!
Birleşmiş Milletler tarafından 20 Kasım 1989’da kabul edilen BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme
dünyada en yaygın ve hızlı şekilde onaylanan insan hakları sözleşmesidir. Bugün dünyada iki ülke
dışında (Somali ve ABD) tüm ülkeler Sözleşme’ye taraftır.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme, 18 yaşına kadar tüm bireyleri çocuk olarak tanımlar ve devletlerin
çocuğu her şeyden önce ve her şeyin ötesinde çocuk olarak kabul etmeleri ve herhangi bir
ayrımcılık gözetmeden çocuğun özel koruma önlemlerinden yararlanması gerektiğini söyler.
Sözleşme’ye taraf devletlerin çocuğun yüksek yararını gözetme sorumluluğu vardır. Çocuğun
yüksek yararı ilkesi, devletlerin çocukla ilgili kararlarında, çocuğun yaşı ve uyruğu da dâhil
olmak üzere kimliğinin, etnik, kültürel özelliklerinin, dilinin ve her türlü koruma ihtiyacının
dikkate alınmasını, çocuğun kendisi ile ilgili kararlara katılımını gerektirir. Devlet politikaları
oluşturulurken, çocuğun yüksek yararı ilkesinin öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasal statüsüne, uyruğuna, cinsiyetine etnik kökenine, kültürüne, diline, inancına, geldiği yere
bakılmadan çocuğun özgürlüğünden mahrum bırakılmaması da, bu ilkenin en temel göstergesidir.
Oysa, bu kadar yaygın bir onay gören Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin bu açık ilkelerine
rağmen, devletler göç ve iltica politikalarının oluşturulması ve uygulanmasında çocuğun
yüksek yararı ilkesini dikkate almamakta ve her gün binlerce göçmen veya mülteci çocuk,
özgürlüğünden ve eğitim ve sağlık hizmetlerine erişim başta olmak üzere diğer haklarından mahrum
bırakılmaktadır. Bunun nedeni, herhangi bir suça dahil olmaları değildir; bunun nedeni ellerinde
kimlik belgeleri, pasaportları, devletlerin verdiği kağıtları, bulundukları ülkeye giriş izni veya
ülkede seyahat hakkı olmamasıdır. Bugün, Türkiye’de de, aileleri ile veya refakatsiz olarak hareket
eden yüzlerce göçmen ve mülteci çocuk, özgürlüğünden mahrum haldedir ve temel haklarını
kullanamamaktadır.
Araştırmalar, alıkonulma koşulları ve süresi ne olursa olsun, bunun çocukların ruh ve beden
sağlıkları ve zihinsel gelişimleri üzerinde çok olumsuz ve kalıcı etkiler bıraktığını göstermektedir.
Özgürlüğünden mahrum bırakılan çocuklar, depresyon ve kaygı sorunları yaşamakta, sıklıkla
uyku bozukluğu, kabus görme, altını ıslatma gibi travma sonrası stres bozukluğu emareleri
göstermektedirler. Çaresizlik, umutsuzluk ve öfke, kendilerine ve başkalarına yönelik şiddet
hareketlerine dönüşebilmektedir. Özgürlüğünden mahrum bırakılan göçmen ve mülteci çocuklar
arasında, intihar ve intihar girişimleri, kendine zarar verme, zihinsel bozukluklar, gelişim
bozuklukları gibi problemlerin oranının yüksek olduğunu görülmektedir. Çocukların bu stresle baş
edebilme kapasiteleri, yetişkinlere göre çok düşüktür.
Bazen, göçmen ve mülteci çocuklar, özgürlüğünden mahrum edilen ebeveynlerinden, ailelerinden
ayrı bir mekânda korumaya alınsa da, bu da, çocukların ebeveyn ve aile desteğinden mahrum
kalmalarına ve yaşlarıyla orantısız sorumluluklar almak zorunda kalmalarına neden olmaktadır.
Mülteci-Der, göçmen ve mülteci çocukların özgürlüklerinden mahrum edilmemesine yönelik
küresel düzeydeki kampanyaya güçlü desteğini bir kez daha yenilemek ve tüm bireyleri ve sivil
toplum kuruluşlarını bu kampanyayı desteklemeye davet etmektedir.1
Türkiye’ye ve tüm devletlere çağrımız ise;
1) Göç ve iltica hareketlerine bağlı olarak çocukların özgürlüğünden mahrum bırakılmasına
yönelik politika ve uygulamalarına derhal son verilmesi;
2) Statüsü ne olursa olsun, 18 yaşına kadar her bireyin çocuk olduğunun kabul edilmesi;
3) Statüsü ne olursa olsun, çocuğun her şeyden önce çocuk olduğunun gözetilmesi; çocuğun
yüksek yararının asıl olması;
4) Göç ve iltica statüleri belirlenene kadar çocuğun yüksek yararını, özgürlük hakkını ve aile
yaşamını gözeten gözaltına alternatif yöntemler geliştirilmesidir.
1END IMMIGRATION DETENTION OF CHILDREN Kampanyasına destek hakkında bkn. http://endchilddetention.org/support/